Türkiye'de İlk Elektronik Sanayi
Türkiye'nin elektronikle ilk tanışması
Elektronik sanayi; teknolojinin talepleri doğrultusunda büyük bir ivmeyle gelişirken, aynı zamanda bilim ve teknolojinin bütün alanlarını etkileyen, vazgeçilemez bir sanayi dalı haline gelmiş bulunmaktadır. Elektriğin çözüm olarak kullanıldığı kontrol ve otomasyon düzeneklerinde önceleri "zayıf akım teknolojileri” olarak üretilen çözümler, yarı-iletkenlerin bulunup geliştirilmesiyle, günümüzün baş döndüren gelişimlerine önel olmuştur. Son yüzyılın başlarında, elektrik sanayinin gelişme aşamalarındaki günlerde, araştırmacılar ilk olarak tüplerle zayıf akım teknolojileri geliştirmeye çalışıyorlardı.
Ülkemizde elektronik sanayi ile ilgili girişimler ilk olarak 1950’li yılların başlarında, önceki yıllarda yetişmiş girişimci genç mühendisler tarafından başlatılmıştır. İlk girişimler, tüm dünyada olduğu gibi, çok ilgi çeken seslendirme sistemleri ile gemi ve jandarma telsizleri üzerine olmuştur. Sonraki yıllarda artık yarı-profesyonel elektronik aygıtlara geçilmiş ve il radyoları için verici üreten yeni bir dönem başlamıştır
Elektronik sanayinin yokluğunun fark edilmesiyle, devlet tarafından ilk olarak konu 1960’ların başlarında ele alınmış; bu konuda önce Makina Kimya Endüstrisi Kurumu (MKE) ve daha sonra PTT görevlendirilerek, Türkiye’de Elektronik Sanayi Kuruluş Raporu hazırlanması talimatı verilmiştir. PTT ise "Türkiye’de Elektronik Sanayi Kuruluş Raporu1967” dosyasını hazırlayarak ilgili yerlere vermiştir. Aynı yıl PTT telefon santral ve makinaları alanında açtığı büyük uluslararası ihaleyi sonuçlandırarak, Kanada’nın Northern Electric Firması ile ortaklaşarak, NETAŞ’ı kurmuş ve PTT Araştırma Laboratuvarı’nı da hizmete sokmuştur.
1980’li yıllardan itibaren Türkiye’nin de dahil olduğu bir çok ülke "ihracata dayalı sanayileşme” adı altında dış pazarlara yönelik sermaye birikiminin gereksinimleri doğrultusunda şekillenen yeni uluslararası iş bölümünün öngördüğü sektörlerde yoğunlaşmaya ülke sermayesinin kendisini dünya kapitalizminin bir parçası olarak yeniden üretmeye başlamıştır. Bu yıllarda devletin izlediği politikalar, dış pazarlara yönelimi hem teşvik etmek hem de bunun altyapısını oluşturmada önem kazanmıştır. Böylece yerli sermayenin dış pazarlarda rekabet edebilmesinin önkoşulu olarak, daha düşük maliyetlerde üretim gerçekleştirme süreci başlamıştır.